Kahve algısı denemeleri, bir

     Kahvemden bir yudum daha içerken gözlerimi kapattım. Sağ taraftan bir iş makinasının sesini duyuyordum, sağ elinde okumakta olduğum kitabın ağırlığı. ılık kahve tadının vücudumdaki seyrini hissediyordum, sanki yeni döşenmiş altyapı borularına ilk kez su veriliyormuş gibi geldi. Ismini bilmediğim bir kuşun ötüşünü ve anlaşılmayan anonsu da duymayı es geçmedim. Otuzlu yaşlara dayanmış evlenmek için can atan bir kadın sesi olduğuna bahse girerim. Çam ağaçlarının kokusu, bir an içnde beni çocukluğumun geçtiği şehire götürdü. Öğretmen kontrolünde zorunlu gidilen, merak etmediğim hayvanat bahçesi gezilerine. Hemen olduğum ana geri döndüm. Görme özürlülerin duyma ve koklama konusunda üstünlüklerini bir kez daha anladım. Gözlerimi açtım, plastik bardakta ki kahve aynı sıcaklıktaydı, belli ki fazla zaman geçmemişti.


Birgün

   Koridordan gelen seslerle gözlerimi açtım, yatağımdan kalkmak için acele etmedim. Güzel bir rüya gördüğümü dudaklarımdaki büzüşmeden hissettim. Hatırlamaya çalıştım, başaramadım. Hafızama küserek ayışığını seyretmek için pencere kenarına doğru yürüdüm. Gün ağardiğı için ayışığından hiçbir eser kalmamıştı. Koğuştaki herkesi öldürdüğüm için akşamdan beri bir sessizlik vardı. Burnum kokuya alışmış sanırım, rahatsızlık duymuyordum. Dolabımı açtım, lekesiz siyah tişörtümü ve pantolonumu giydim. Ayakkabılarımı almak için dolabın alt gözüne doğru eğildim, belimde hafif bir ağrı hissettim. Yatarken üşütmüş olmalıyım. Tıraş takımlarımı alıp tuvalete doğru yürüdüm. Koridorda herkes at yarışına kupon yatırmak için aceleci bir tavır içindeydi sanki, geç kalınmış görev telaşları. Usul usul adımlayarak tuvalete gittim. Gözlüğümü yanıma almadığım için kendi kendime “akılsız baş, akılsız baş” ikilemesiyle hakaret ettim. Tıraş sırasında bekleyen hiç kimse bu ikilemeyi duymadı, sessizliğime hayran kaldım. Gözlüksüz, bozuk gözlerimle tıraş olarak kendimi cezalandırmak istedim, başaramadım, yüzümün hiçbir yerinde kanayan yara yoktu. Öteberilerimi yerleştirdikten sonra alt kata inmek için merdivene doğru ilerledim. Merdivenin alt trabzanında oturmuş ağlayan bir kız çocuğu gördüm, yanaklarına akan gözyaşları ışığın yansımasıyla parlıyordu. Bunun bir yanılsama olduğunu biliyordum, önemsemeden hızla kahvaltı yapmadan bölükten dışarıya çıktım. Ne yapacağına hakim olamayan, kararsız bir yağmur gökyüzündeydi. Aptal birkaç günaydın zorunluluğuna boyun eğmeden yürümeye başladım…