Yabancılaştırmak…
Kendi yaşadıklarınızı, isteseniz de yaşayamadıklarınızı neden başkalarının öykülerine taşırsınız. Yazıyı zenginleştirirsiniz, süslersiniz. Hatta abartırsınız, bir ya da daha fazla dosya kağıdının üzerinde sunarsınız. Bir dergi, gazete, güvendiğiniz – yazılarınızı anlayabilecek- bir arkadaşınıza. Yapılacak yorumları, düşünceleri merak etmezsiniz. Üzerinizde mastürbasyon yapmanın rahatlığı gezinmektedir sanki. Kısık sesli sözcüklerle, insanları anlayabilmekteki yeteneğinizi anlatmaya çalışırsınız. Ukalalığınız mütevaziliğinizin arkasına saklanamaz. Aslında bu da sizi engelleyemez, ne iseniz osunuzdur. Ama ortada etik olmayan bir davranış vardır. Kendi öykünüzü bir başkasının öyküsü olarak satmaya çalışmaktasınızdır. Bir emlakçının kendi dairesini, başka birisinin dairesi olarak göstermesi, tek kazancının aldığı komisyon yalanına sığınması gibi.
Yabancılaştırmak…
Neden öykülerinizdeki karakterleri başkalarına yüklersiniz. İsimleri değiştirip, mekanları değiştirip güvenliğinizi mi arttırırsınız. Yoksa kendinizde, sahip olduğunuz rol yeteneğini mi küçümsersiniz. Bu çelişki midir, yetersizlik mi. Üzerinizde yazı yazmanın verdiği rahatlık dururken, bu yazıları paylaşmak, paylaşabilme isteği nereden çıkar. Beğenilme arzusu. Öyküde çektiğiniz acıyı kullanarak, fark edilme isteğini yaşarsınız.
Zaman…
Bu yazıyı yazdıktan bir süre sonra ya beğenilme arzusu yaşarsınız, ya da öyküleri saklamakta olan ustalığınızla gurur duyarsınız. Bu güzeldir. Hata yapıp bir gün yazdıklarınızı tekrar okumak isterseniz, yanılırsınız. Öyküde çektirdiğiniz acıları yaşarsınız. Bu sizin öykünüzdür.
Yabancılaştırmak…
Kendinizi rahat bırakabilmeniz için oynadığınız, masum olmayan oyunlardır. Ve yalandır.